Yol Aşkına Birlik Buluşması’nın sonuç bildirgesi

Dedelik, Pirlik, Mürşitlik, Rehberlik, Müsahiplik, Analık, Ana Sultanlık, Aşıklık, Zakirlik ve Taliplik Yolumuzun temel kurumlarını beyan eder ve bizler bu temel kurumların temsilcileri ve aynı zamanda uygulayıcıları olarak evvela ayin-i cem meydanında bir kavilde karar kılıp ikrarbend oluruz. İkrarbend olurken Şahı Merdan Ali’yi dört kapının kilidi ve Pirimiz Hünkâr Hacı Bektaş Veli’yi dört kapının dili biliriz. Başımızı yalnızca Meydan-ı Ali’de ve Hak çerağını uyaran ocaklarımızın, erenlerin, evliyaların sürdüğü Yol’da eğeriz ve bunun dışında eğilmez başımız bizim. Görüyor ve duyuyoruz ki hayatlarında tek bir defa da olsa yolu Kırklar Meydanı’na düşmemiş; hatta cemevlerine ibadethane demeden, ayn-i cemi de ibadet olarak kabul etmeden, Pir, Rehber ve Mürşid cemali görmemiş birileri Yolumuzun temel kurumlarını yeniden yapılandırmakta ve bununla da yetinmeyip “maaş” karşılığında üstü örtük bir rüşvet ile Yolumuz’dan vazgeçmemizi buyurmaktadır! Yolumuzu bin bir emek ve çaba ile canları pahasına bugüne kadar taşımış olanlar ne zaman “maaş”a tenezzül edip ve bizler de üstü örtük ‘rüşvet’ ile’’ yani Yolumuz’dan ödün verip rızasız lokmaya razı olalım! Rızamız olmadan cemevleri ibadethane ve bununla da yetinmeyip cem de ibadet olmasın deniliyor! 84 milyon 680 bin 273 nüfuslu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin her bir ferdinin hakkının olduğu bir bütçede kim ne hakla “maaş” adı altında böyle bir teklifte bulunabilir? Bilinmesini isteriz ki Yolumuzdan vazgeçmemiz için maaş adı altında sunulan böyle bir teklifi en basit haliyle saygısızlık olarak biliriz ve Aleviliğin temel kurum temsilcileri olmamızın ötesinde birer vatandaş olarak bizleri ziyadesiyle incitmiştir.  Ayrıca yapılan çalışmalar ve söylemler dikkate alındığında Aleviliğin inançsal yapılanmasına yönelik resmi ve hukuksal birtakım girişimlerde bulunulmak istenmekte ve bu girişimler dâhilinde T.C. Kültür Bakanlığı bünyesinde kurumsallaştırılmaya gidilmesinin gerekliliği savunulmaktadır. Fakat gerek Aleviliğin temel kurumları ve gerekse bu temel kurumlar içerisinde yer alan “Dedelik Kurumu”, devletin doğrudan düzenleyici müdahalesine bu şekilde maruz kalmamıştır. Bu aşamada, devletin doğrudan Aleviliğin inançsal yapısı ve dedelik kurumuna müdahalesini kabul etmiyoruz ve aynı zamanda buna rıza göstermiyoruz.

Bu babtan olmak üzere;

Dedelik kurumuna müdahale edilmesi, bu kurumun kendi dinsel meşruiyetini ve bu meşruiyet dâhilinde varlığının anlamını bütünüyle imha edecek ve yerine devlet merkezli bir kurumsallaşmaya yer verilecektir. Böyle bir girişim, laiklik ilkesi ile tümüyle çelişeceği gibi, bir inancın kurumsal yapısının devlet eli ile düzenlenmesi demektir. Böyle bir düzenleme olsa olsa mevcut eşitsizliğin, ötekileştirmelerin, yanlışların ve ayrımcılığın daha da ağırlaşmasına katkısı olur. Bir adım ötesi ne olur? Cemevi ibadethane olmasın ve buna bağlı olarak cem de ibadetten sayılmasın! Payımıza düşürülen folklorik, kültürel ve turistlik bir alan!

Dedelerin nasıl yetiştirileceği, kimlerin dedelik yapıp yapmayacağı, dedelerin yapacağı hizmetlerde aranan ölçüt, özellik ve koşullar bir bütün olarak Alevilerin iç meselesidir ve bu mesele zaten belirli bir düzene bağlanmış durumdadır. İşlenmekte olan bu düzene müdahale edilmesi açıkça Aleviliğin devlet eli ile yeniden inşası demektir. Bu da Alevilerin temel hak ve özgürlükler bağlamında talep etmiş oldukları hiçbir sorunu çözmez tam tersine kangrenleşen sorunlara biri ya da birkaçının daha eklenmesi ile sonuçlanır.

Devlet eli ile dedelik kurumuna müdahale edilmesinin Alevi toplumuna pozitif hiçbir katkısı olmayacaktır, tam tersine aşağıda yer alan sonuçları beraberinde getirir:

-Dedelere devlet bünyesi veya bunun dışında yer alan herhangi bir kuruluş aracılığı ile kadro tahsis edilip, maaşa bağlanmaları Diyanet’in resmi verilere göre sayısı 140 bini aşan kadrosundan sonra maaşlı yeni bir dinsel kesimin oluşması ile sonuçlanır. Ebed ve ezel olan Yolumuzun hiçbir düsturunda böyle bir uygulamaya bugüne kadar yer verilmemiştir ve bundan sonra verilmesi kabul edilemez. Peki devlet bu müdahaleye nereden başlamaktadır? Cemevlerini ibadethane statüsünden çıkararak ve ayin-i cemi de ibadet olduğunu saymayarak!

-Dedelik kurumu, devletin gördüğü ve anlamak istediği şekilde yalnızca dededen ibaret değildir. Tersine dedelik kurumu pir, rehber, mürşit, zakir, ana, sultan ana, baba vb. kurumları da kendi içinde barındırır. Bu anlamda devletin, dedelik kurumuna müdahale etmesi Alevi inancının terminolojisinde yer alan bazı kavramların da imha edilmesi anlamına gelir.

-Alevi tarihinin hiçbir döneminde “dedelere maaş” adı altında herhangi bir ödeme yapılmamıştır, yapılması da kabul edilmez; çünkü Alevilikte Yol hizmetini yürütenlere, talipleri tarafından gönüllerinden geldiği oranda cerağ veya hakkullah verilir. Ödenen bu meblağın ederi hiçbir zaman hizmeti yürüten kişi veya kişiler tarafından da belirlenemez.

-Devletin belirleyeceği ve ödeme yapacağı maaş Alevi öğretisindeki hakullah uygulaması ile tamamen zıt noktalarda yer alır. Çünkü devletin bütçesi bu ülkede yaşayan bütün toplumsal kesimlerin ödediği vergilerden oluşur. Alevi toplumunun hizmetini yürüten herhangi bir kişinin bütün toplumsal kesimlerin ödediği vergilerden olan bir bütçeden maaş alması yürütmüş olduğu hizmetin inançsal ve düşünsel olarak inkârı anlamına gelir ki bu durum aynı zamanda diğer toplumsal kesimlerin haklarının yenilmesi ve ihlal edilmesi demektir. Oysa Aleviliğin temeli haktır, hizmeti yürütenler ise bu hakkı korumak ile mükelleftirler.

-Alevilikte ve Aleviler’de Yol hizmetini yürütenler talipleri gibi işinde, gücünde, tarlasında, bağında, bahçesinde, özel sektörde, devlet dairesinde (son dönemlerde bu daire Aleviler için hayli daraldı) çalışır ve üretirler. Devlet eli ile dedelik kurumuna müdahale edilmesi halinde Alevi toplumu içindeki bu eşitlik olgusunu zedeler ve aynı zamanda Aleviler içerisinde bir “dinsel grubun” oluşmasına neden olur. Alevilikte ve Aleviler’de hiç kimse veya hiçbir organ “fetva makamı” değildir, devlet eli ile yapılmak istenen ise Alevileri “terbiye etme” adına bir “fetva” makamı oluşturmaktır.

-Yol’a talip olmak ile bir devlete yurttaş olmak farklı olgusal gerçekliklerdir. Devletin ödev ve sorumluluğu yurttaşlara eşit haklar temelinde yaklaşmasıdır. Aleviler’in devletten beklentisi talebi de bu yöndedir. Uzunca bir süredir Alevi toplumu tarafından dile getirilen taleplerin hiçbir yerinde “dedelerimizi maaşa bağlayın”, “dedelerimize kadro tahsis edilsin”, “dedelerimizi yetiştirin”, “dedelerimize araştırmacı” adı altında vb. ifadeler yer almamıştır. Devletin burada yapmak istediği Alevi yurttaşlara olumlu yönde herhangi bir hizmet yapmaktan öte kendisinin kontrol ettiği ve yeri geldiğinde dilediği gibi müdahale ettiği bir Alevi toplumunu inşaa etmektir. Bunun sadece ismi Alevilik olur. Oysa dedeler Yol’a hizmet için talibe gider, devlete hizmet için değil. Devlet hizmeti ise yurttaşlık temelinde kendisine verilen veya üstlenilen görev ve sorumluluğu liyakatı ve yaptığı hizmetin niteliği yerine getirilir.

-Dedelerin, talipler ile birlikte yürütmüş olduğu Yol, Hak-Muhammed-Ali Yolu’dur. Buna ne Diyanet ne ilahiyat fakülteleri ne de devletin asimilasyon amaçlı yetiştirmiş olduğu kadrolar müdahale edebilir. Devlet, dedelerin ayin-i cem yaptığı yeri ibadethane olarak tanımıyorsa, dedenin yürütmüş olduğu cemi ibadet olarak kabul etmiyorsa, mantıksal olarak dedenin kendisini de bizzat inkâr ettiği sonucuna varılmaz mı?

-Şah-ı Merdan Ali der ki devletin dini adalettir. Devletten beklediğimiz laikliği esas alan temel hak ve özgürlükler bağlamında bütün toplumsal kesimleri eşit derecede kapsayacak şekilde anayasal yeniden bir tanımlamaya ve yurttaşlık fikrine ihtiyaç  vardır. Bu ihtiyaç ancak demokratik tahammüller temelinde işlemelidir. Toplumu ayrıştıran ve ötekileştiren uygulamalardan uzak duran, toplumsal barışı ve birlikte yaşamayı esas alan duyguya, düşünceye ve politikalara ihtiyaç vardır.

-Bizler bugün burada bir araya gelen Dedeler, Pirler, Mürşitler, Rehberler, Analar, Aşıklar, Zakirler ve Talipler olarak dardayız. Darımız Fatma Ana darıdır, Nesimi darıdır, Mansur darıdır ve Fazlı darıdır. Meydanımız Kırklar Meydanı’dır ve bizler ancak ve ancak niyaz olurken bu meydanda başımızı eğebiliriz, başka türlü baş eğmeyi bilmeyiz. Hakk’tan yana her canı da bu meydanda dik durmaya davet ediyoruz.

-Burada sözlerimize son vermeden evvel cemevlerini ibadethane görmeyen ve ayin-i  cemi ibadet olarak kabul etmeyen girişimlere rağmen “maaş”a tenezül eden dedelere diyeceğimiz şudur: sizleri ocak/larınıza ve taliplerinize havale ediyoruz. Biz el ele, el Hakk’a biriz maaşı bilmeyiz; el alırız el veririz ama Yolumuza karşılık maaş almayız. Çünkü Yol ikrar ve rıza üzerinedir. RIZASIZ LOKMA YEMEYİZ HAKK’TAN GAYRI TARAF OLMAYIZ

GERÇEĞE HÜ!